17 Ocak 2012 Salı

İnsan kaç kere aşık olur bilmiyorum.
Ben bir kere oldum.Ne zamandı bilmiyorum.İlk gün değildi sadece onun farkındayım.
Aylarca sonra aynı insanda o aşık olduğun kişiyi görmeyi umarsın. Beklentilerin seni yanıltmaz. Bazen gerçekten de görürsün.
Bir gün gelir o aşkı bile hissedemezsin. Aşkın bitmez sanırdın oysa. Bir bakarsın sen aynı sen değilsin yıllar sonra. Ona bakan gözler senin değil gibi. Bir yabancı gözüyle bakarsın sevdiğine. Kalp kırıkların fazla gelir. Söylediği her söz, neyle ilgili olursa olsun, canını acıtır. Ve bir sabah uyanırsın. Aşkla uyanmak yerine büyük bir üzüntüyle.
Aldatılmak. Bir, iki, üç... Sayısı önemli mi? Bir kız bir falda ilk fincanı açtığında aldatılmışsın der. Buruk bir gülümseme oluşur yüzünde.
Tanımadığın bir kız sana seni anlatır.
Eve gelirsin düşünürsün sonra. En son ne zaman mutlu oldun diye onla. Uyurken diye düşünürsün. Uyurken...
Bir insanla uyurken mutlu olmak demek, sadece uyurken kalbinin kırılmaması demekse eğer gitmek istersin.
İzin verilmez. Zorlanırsın tekrar denemeye. Unutmaya. Unutmak çare değil ki sevgili, ben seni affettim. Olanları unuttum zaten. Ben öyle bir unuttum ki kendimi unuttum, seni unuttum, bizi unuttum.

8 Ocak 2012 Pazar

Bu gece burada düşünüyorum ben. Hayatı, umutları, yalanları, çirkinlikleri, güzellikleri, kaybedenleri, kazananları, mutluluğu, mutsuzluğu. Hepsinden bir parça buluyorum kendimde. Hepsi beni ben yapıyor, birleştiriyor, beni bir arada tutuyor. Yazmayı unuttum fakat kelimelerim tükenmedi hala, söylemek istediklerim bitmedi.

12 Aralık 2011 Pazartesi

son bir gece daha çirkin olalım
aynalara değil birbirimize bakalım
bir hayattı tutunamadık
gel ona noktaya koyalım

17 Kasım 2011 Perşembe

Zaman

Zaman akıp geçiyor.

Ve ben aynı yerde sayıyorum.

Yıllardır aynı korku, aynı sıkıntı, aynı huzursuzluk.

Ben, o, biz..

Bu blog ona ait. Ve ben hep ona ait olduğumu düşündüm.

Bana beni geri ver bir şansım olsun...

22 Nisan 2011 Cuma

Çin Çin

Bugün kafayı çekmeyi planlıyorum. Bunun için yeterli rakım ve balığım var, burada hava da çok güzel, balkondan çam ağaçlarına bakarken sarhoş olabilirim. Çok uzun zamandır içmedim, bugün arkadaşlarım bir bahane sundu bana, ben de hemen rakı getiriyorum dedim.

Olan şeyler hep aynı. Spora arada sıkılıp gitmesem de, devam etmekteyim. Kitap okuyabiliyorum hala, allaha şükür, bu da bana aslında iyi olduğumu, bir şeye konsantrasyonumu sağladığımı gösteriyor. Dün gece Elif'i okumaya başladım, Paulo Coelho en sevdiğim yazardır, her kitabını okuduğumda kendimi kitaplarındaki karakterlerden biri olmak isterken bulurum. Ben o kadar sıkıcıyken, küçük hayatım bana yetmez mutsuzum diye çığlıklar atarken, karakterlerinin bu kadar cesur olması beni deli eder.

Son kitabında da monotonlukla ilgili birkaç cümlesi vardı. Bütün gece düşündüm. Benim de sorunum bu değil mi, mutluysam bile hep bir monotonluk içinde yaşıyorum. Aynı arkadaşlar, aynı ortam, aynı adam, aynı okul, aynı hayatlar, aynı anlar, aynı kahkahalar, aynı ağlayışlar. Monotonlaştığımız her an o korkunç iç sıkıntısını hissedip, kaçıp gitmek istemiyor muyuz hayatlarımızdan?

Yapmak istediğim planlarım var yaz için, umarım yeteri kadar cesur olup yapabilirim. Saçma bir kısır döngüde yaşıyorum. Hayatımı kökten değiştirmek isterken, değişen şeylerin de monotonlaştığı gün, eski monotonluğumu özlemekten korkuyorum. Hayatta monotonlaşmayan şey yoksa, bu her şeyi bırakıp kaçıp gitme isteği de içimde yaşamaya devam edecek. Sanırım en korkuncu bu..

14 Nisan 2011 Perşembe

Önce rengarenkti gökyüzü. Her renk ayrıydı birbirinden, bazıları içiçe girmiş, bazıları yan yana durmuştu. Sonra dışarıdan bir el karıştırdı hepsini. Tek bir renk oldu gökyüzü. Kahverengi, açık bir kahverengi....

22 Şubat 2011 Salı

Sevgililer Günü

Ben hiç sevmedim sevgililer gününü kutlamayı, kendimi bildim bileni her sevgililer gününde sevgilim olmuştur, hediyelerin kaymağını yemişim, hediye vermemişim, sevgililer günü saçmalığına gülmüşüm, ilerde sayemde öküzcük olacak eski erkek arkadaşlarımın gururunu kırmışımdır. Artık onların yeni kız arkadaşlarının nasıl ahlarını aldıysam geçen sene yaşadığım bir olayla aklım başıma geldi

Bir sene önce, sevgililer gününün olduğu haftasonu İstanbul'a gitmiştim, pazar sabahı ilk otobüse binip gelmiştim tekrar. Nasıl hevesliyim yarabbim, aşk insana ne biçim şeyler yaptırıyor, haftasonu gitmişim İstanbul'da hediyeler döşemişim sevdiceğime, seke seke gelmişim Alper'in yanına. İlk şoku otobüsten inince yaşamıştım hiç unutamıyorum. Zaten çiçeklerle beni karşılamasını beklemiyordum ama insan zamanında gelir alır beni dimi, yok abi 20 dk ağaç oldum, gelecek beni alacak diye bekliyorum. En sonunda sinirden çatladım tabi, açtım telefon, ben taksiye biniyorum, ben senin için sabahın köründe yola çıkıyorum, bilirdim akşam gelmesini diyorum, o arada bu geliyor, iniyor arabadan bavulumu alıyor, beni öpüyor. İkinci şok! Leş gibi alkol kokusu geliyor, sanki evde demlenmiş yanıma gelmiş, nasıl bir koku. Bunun üstüne eve gidene kadar kavga ediyoruz. Akşam çıktığını bilmeme rağmen, ne bu rezillik, insan bu kadar içer mi, benim geleceğimi biliyorsun diye ortalığı ayağa kaldırıyorum.

Sonra sakinleşiyorum, eve giriyorum, diyorum herhalde evde bana sürprizler hazırlamıştır. Hiçbir şey yok ortalıkta, diyorum hediyeye güveniyor herhalde. Sonra bakıyorum beyimiz çikolatalı gofret bile almamış, bırak hediyeyi. Ben elimde hediyelerle kalıyorum öyle. Hediyeleri açarken biraz utanır gibi oluyor, diyorum akşam yemeğe falan çıkarız, gönlümü alır.

Tokat gibi hayalkırıklıklarım yüzüme çarparken, Alper gidiyor, çok yorgunum akşamdan kalmayım diye yatıyor, akşama kadar yataktan çıkmıyor, bende evde Alper'in ev arkadaşıyla tv karşısında güzel bir sevgililer günü geçiriyorum.

Bu sene ise akıllandım, hiçbir şey almadım, hiçbir beklentim de yoktu. Kavgalıydık, dört gündür konuşmuyorduk, Alper gideli birkaç gün olmuştu, başka bir ülkede, İngiliz hatunlarla kucak dansı yapar sevgililer gününde beni mi düşünecek diye kendi kendime gülüyordum.

Spordan eve gelip mutfağa girdim ve kapı çaldı. Kocaman orkideler geldi, çok güzel bir not eşliğinde. Alper hayatında bana karşı güzel cümle kurmamış insan, böyle cümleleri nasıl yazmış bilmiyorum. Sanırım Londra'da çok yalnız ve sevgisi kabardı. Oturup yarım saat ağladım nota bakıp bakıp. Ona haksızlık ettiğimi düşündüm. Eğitilmez bir ayı değil, belki biraz eğitimle bir şeyleri öğrenebilecek bir öküzdü. (İki ay önce doğum günümde de saat 12'de gelip, kucağında kocaman hediyelerle kapıma dayanmıştı. Daha bir hafta evvel yanıma geldiği ve hafta ortası olduğu için, evde doğum günümü kutladığım arkadaşlarımla küçük bir şok yaşamıştık, çünkü işten izin alıp yanıma gelmesi imkansızdı.)

Neyse çiçeğimi odamda bir yere koydum, sanırım yerini sevdi, çünkü çiçekler açıyor, ben ise her sabah ona bakıp bu kadar güzel bir şey olabilir mi diye düşünüyorum. İnşallah hiç solmaz, yerinden ve sahibinden mutlu olur. Böylece ben de her sabah onu görüp güzel bir güne merhaba diyebilirim!