30 Eylül 2010 Perşembe

Ne Güzel Okşarsın Sen Öyle Arabayı

Biraz evvel arabamla bir arabaya dokundum. Çok hafif , çok nazik bir dokunuşta ne bana ne ona bir şey oldu ama böylece dar yerlerde sıkışık kalmam ikinci kez başıma geldi. Kabul etmiyorum ki kötü araba kullanıyorum, dikkatsizim ya da kontrolsüzüm ama bazen park ederken ya da parktan cıkarken iki araba arasında kalabiliyorum. İşte o an allah allah nasıl bir panikliyorum nasıl rezil oldum diye telaş yapıyorum ve iyice panikleyip salak şeyler yapıyorum. İkinci kez oldu evet ama noluuur üçüncü kez olmasın yaaa. Neden her yer böyle dar, sıkışık anlamıyorum, geniş geniş park yerleri olsa rahat rahat girip çıksak olmaz mı yani?
Öbür arabayı okşadıktan sonra yaptığım şeye gelince hemencecik topukladım. Evet, en ufacık bir çizik bile olmamıştı ama topuklamamın nedeni rezil oldum düşüncesiydi. Ve aynı şey başıma ikinci kez aynı yerde geliyor. Sanırım bir kez daha aynı yere park etmeyeceğim olacak ve bitecek böylece üçüncü kez aynı şey başıma gelmeyecek.
Her neyse sabah başıma gelen bu tatsız şeyden kurtulmak için şimdi gidip yarım saat kestireceğim ve sonra okula gideceğim tıpış tıpış. Zaten yaptığım tavuk göğsü hiçbir şeye benzememiş. Tavuk göğsü desen değil, muhallebi desen hiç değil , un helvası tadında, donmayan yumuşak mama gibi bir şey. Nasıl heveslenmiştim ilk tatlı yapışımda çok lezzetli dillere destan bir şey olacak diye... Hep böyle oluyor tarifine internetten baktığım her şey bir garip tadla, kıvamı bir enteresan olarak karşıma çıkıyor. Her şey sanki yeteri kadar keyfimi kaçırmamış gibi hava da böyle bir kasvetli karanlık, zaten uykumu almamış bir şekilde uyandım bu hava da üstüne keyfimin üstüne limon sıkıp durdu.
Belki yarım saat kestirmeden sonra enerjik keyifli bir şekilde uyanıp okula giderim kim bilir? Arabama binip önümdeki tüm arabaları dokunup dokunup kaçarım ! Çekilin yoldan araba pokelayıcısı geliyoooor!

29 Eylül 2010 Çarşamba

Yalnızlık

Bu aralar kendimi o kadar yalnız hissediyorum ki. Sevgilim Alper gitti gideli bu Ankara sanki daha bir tatsızlaştı. Daha önce sevdiğim odam, evim, okulum, Ankara'daki yalnız yaşamım çekilmez oldu. Dostlarımdan sıkılır oldum.
İçip içip sarhoş olasım var. Ama içmekten deli gibi nefret ederim. Ertesi günü ayrı bir çekilmez olur. Sabah uyanıp bayılmışlığım , her yerin kapkaranlık olmuşluğu bile var. O yüzden içmiyorum da. Ve sanırım yine sigaraya başladım. Altı aydan fazla bir süreden sonra yine içmeye başladım. Gurur duymuyorum ama şuan için rahatsız da olmuyorum. Bir süre daha içer sonra alışmadan yine bırakırım diye düşünüyorum. Hem böylece çok özlemiş oluyorum. Alıştığımın haricinde farklı bir tad alıyorum.
İki senedir Ankara'da yalnız yaşıyorum ve hiç her sabah annem babam aklıma gelen ilk şey olmamıştı. Gün içinde onları çok düşünüyorum. Çok özlüyorum. Bazen şu okulu bırakıp İstanbul'a geri dönesim bile geliyor. Evet, bunların hepsi tamamen Alper'le ilgili. Onunlayken, onla beraber yaşarken aklıma en son annemler geliyordu. Her telefonda konuştuğumuzda kısa kesip tekrar onun yanına dönmek için sabırsızlanıyordum. Şimdi ise uzattıkça uzatıyorum, annem ve babam sevgilimmiş gibi günde en az 1-2 saat konuşuyoruz. Sanırım onlar da kendimi yalnız hissettiğimi anladı o yüzden durmadan arayıp duruyorlar.
Alper'i çok özledim. Daha geçen haftasonu yanımda, yatağımda beraber iki gün geçirdik ve o yine gitti bir daha gelmesi en azından 2 hafta sürer. Ve ben bu iki hafta da sadece onu düşünüp, onu özleyip, onsuz buranın ne kadar anlamsız olduğunu düşüneceğim sanırım.
Yalnızım... Ve sanırım hayatımda ilk defa bu kadar yalnızım. Ailemden , sevgilimden bedenen kilometrelerce uzağım. Arkadaşlarıma ruhen uzağım. Birde kendime uzağım sanırım en önemlisi bu. Yüzüm gün geçtikçe değişiyor, o koca yanaklarım eriyor, varlığından haberdar olmadığım elmacık kemiklerim çıkıyor. Bir sabah uyanıp hiç tanımadığım bir yüze bakacağımdan korkuyorum. Duygularımdan şüpheye düşüyorum bazen. Yani bir gün tanımadığım duygularla ve yüzle ortalıkta dolaşacağım. Ve o gün ben sanırım Yarım Ada olmaktan çıkacağım.